Osho - Olgunluk kitabından alıntılar..


                          OLGUNLUK 

Olgunluk masumiyetle aynı anlama gelir.
Yalnızca arada bir fark vardır:
O, geri verilmiş masumiyettir.
O, yeniden ele geçirilmiş masumiyettir.

                   Olgunluk ve yaşlanma

İnsanlar yaşlanmanın olgunluk olduğunu zanneder,ancak yaşlanma bedene aittir.Herkes yaşlanıyor, herkes ihtiyarlayacak ama olgun olmak zorunda değil. Olgunluk manevi bir gelişimdir.
Yaşlanmak senin yaptığın bir şey değildir, yaşlılık fiziksel olarak kendi kendine gerçekleşen bir şeydir. Doğan her çocuk zaman geçtiğinde yaşlanır. Olgunluk senin hayatına getirdiğin bir şeydir; o farkındalıktan çıkar. Bir kimse tam bir farkındalıkla yaşlanırsa olgunlaşır. Yaşlılık artı farkındalık, yaşantı artı farkındalık, olgunluktur.


Eğer gençken bir aptalsan ve artık yaşlandıysan, sadece yaşlı bir aptal olursun, hepsi bu! Sadece yaşlanarak bilge olamazsın. Hatta daha da ahmak olabilirsin çünkü bir robot gibi mekanik alışkanlıklara yapışmış olabilirsin.


                    Ruhun olgunluğu

Olgun birisi fiziksel olarak yaşlı olabilir ama manevi olarak masum bir çocuktur. Onun olgunluğu sadece hayat aracılığıyla edinilmiş deneyimler değildir —o zaman bir çocuk gibi olmazdı, o zaman bir mevcudiyet olmazdı— görmüş geçirmiş bir kişi olurdu, bilgili ama olgun değil.

Olgunluğun senin yaşam deneyimlerinle hiçbir ilgisi yoktur. Onun senin kendi içsel yolculuğunla, manevi deneyimlerinle bir ilgisi vardır.

Sürekli başkalarının fikirlerini hesaba katan insanlar olgunlaşmamıştır. Onlar başkalarının ne düşündüğüne bağımlıdır. Onlar hiçbir şeyi özgün bir biçimde yapamazlar, dürüstçe söylemek istediklerini söyleyemezler; başkalarının duymak istediklerini söylerler. 


           Hayatın yeddi yıllık döngüleri

Aslına bakarsan insan ömrü çocukluk, gençlik, yaşlılık diye bölünmemelidir. Bu pek de bilimsel değil çünkü her yedi yılda yeni bir dönem başlar, yeni bir adım atılır.

İlk yedi yılda çocuk ben-merkezlidir, sanki tüm dünyanın merkezindeymiş gibidir. Tüm aile onun çevresinde dört döner. Ne ihtiyacı olursa anında giderilmelidir; 
Yedi yıl sonra bir atılım: Çocuk artık ben-merkezci değildir; kelimenin tam anlamıyla eksantrik olur. Eksantrik; sözcüğün anlamı "merkezinin dışına gitmek"tir. Başkalarına doğru yönelir. Diğeri; arkadaşlar, çeteler... önemli olgular haline gelir.
Yedi yıldan sonra çocuk muazzam bir sorgucuya dönüşür. Her şeyi sorgular.Milyonlarca soru sorar. Anne-babasını ölümüne sıkmaya başlar, bir baş belası olur. Diğer ile ilgilidir ve dünyaya ait her şey ilgi alanındadır. 

On dördüncü yıldan sonra üçüncü bir kapı açılır. O artık oğlanlarla ilgilenmiyor, kızlar artık kızlarla ilgilenmiyor. Nazikler ama ilgilenmiyorlar. Bu yüzden yedinci yaşla on dördüncü yaş arasında gerçekleşen arkadaşlıklar en derin olanıdır çünkü zihin homoseksüeldir ve hayatta hiçbir zaman, bir daha böylesi bir arkadaşlık oluşmayacaktır.
On dördüncü yıl büyük, devrimci bir yıldır. Seks olgunlaşır, kişi seks ile ilgili olarak düşünmeye başlar;


Yirmi birinci yıla doğru şayet her şey normal giderse —ve, toplum tarafından doğal olmayan bir şey yapmak zorunda bırakılmazsa— yirmi birinci yıla gelindiğinde bir çocuk sevgiden daha çok ihtirasla ilgilenir hale gelir.


Yirmi birden yirmi sekize kadar kişi macera içerisinde yaşar; yirmi sekizinci yıla gelindiğinde kişi tüm arzuların tatmin edilemeyeceğinin daha çok farkına varır. Pek çok arzunun imkânsız olduğuna ilişkin daha çok anlayış vardır. Aptalın tekiysen onların peşinden gidebilirsin ama zeki insanlar yirmi sekizinci yaşında başka bir kapıdan girerler. Onlar daha çok güvenlik ve konfor ile, daha az macera ve tutkuyla ilgilenmeye başlarlar. Yerleşmeye başlarlar. Yirmi sekizinci yıl hippiliğin sonudur.

Hippiler yirmi sekizde burjuvalara dönüşürler, devrimciler artık devrimci değildirler; konforlu bir hayatın, banka hesaplarında birazcık parasının olmasının peşine düşerler.

Otuz beşinci yıla doğru yaşam enerjisi en yüksek noktasına ulaşır. Çemberin yarısı tamamlanmıştır ve enerji azalmaya başlar. Bundan sonra kişi yalnızca güvenlik ve konforla ilgilenmekle kalmaz, bir muhafazakâr, bir Ortodoks haline gelir. O devrimle ilgilenmemekle kalmayıp karşı-devrimci hale gelir. Artık her türlü değişime karşıdır, o kurallara uyan bir kişidir. O tüm devrimlere karşıdır; statükocudur çünkü o artık bir düzen kurdu ve herhangi bir şey değişecek olursa tüm düzeni bozulacak. Şimdi hippiler, asiler için kötü konuşuyor; o artık sahiden cemaatin bir parçası haline gelmiş oldu.

Kırk ikinci yıl civarlarında her türden fiziksel ve zihinsel hastalıklar patlak vermeye başlar. Çünkü yaşam azalıyor. Enerji ölüme doğru ilerliyor. Başlangıçta enerjilerin yukarı çıkıyordu ve giderek daha çok enerjik, canlı hale geliyordun, giderek daha da çok güçleniyordun, şimdi tam tersi oluyor, her gün giderek daha da güçsüzleşiyorsun.Ve, kırk ikinci yaşa doğru ilk kez din önem kazanmaya başlar. Önceleri şu ya da bu şekilde azıcık da olsa dinle ilgin olmuş olabilir ama din ilk defa önemli hale gelmeye başlar çünkü din çok derin bir şekilde ölüm ile alakalıdır. Artık ölüm yaklaşıyor ve ilk din arzusu yükselir.


Kırk dokuzuncu yılda arayış netleşir; arayışın netleşmesi dokuz yıl alır. Artık bir kararlılık ortaya çıkar. Şayet her şey belirgin bir şekilde doğru gittiyse —ve bunu tekrar tekrar yinelemek zorundayım çünkü hiçbir zaman doğru gitmez— artık başkalarıyla ilgilenmezsin. Kırk dokuz yaşında kişi kadınlara ilgi duymaz hale gelir. Bir kadın erkeklere ilgi duymaz hale gelir: Kırk dokuzuncu yıl, âdet kesilmesi. Erkek seksi olduğunu hissetmez.

Elli altı yaşında yeniden bir değişim, bir devrim gelir. Şimdi artık Himalayalara doğru bakmak yeterli olmaz; kişi hakikaten seyahat etmeli, gitmelidir.Yaşam sona eriyor, ölüm yakınlaşıyor. Kırk dokuz yaşındayken kişi karşı cinse ilgisini yitirir. Elli altı yaşında kişi diğerlerine, topluma, sosyal formalitelere, kulüplere ilgisini yitirir. 


Altmış üç yaşına doğru yeniden bir çocuk gibi olursun, yalnızca kendinle ilgilenirsin. 

Altmış üç, kişinin tamamıyla kendi içine kapandığı bir yaştır. 
Yetmişe geldiğinde hazırsın. Ve, şayet bu doğal döngüyü takip ettiysen, ölümünden hemen önce —ölümünden dokuz ay önce— ölümün gelmekte olduğunun farkına varacaksın. Tıpkı bir çocuğun annesinin rahminde dokuz ay geçirmek zorunda olması gibi, tamamen aynı döngü tekrar edilmelidir.
Yetmişinci yıla doğru, ölüme hazır olduğunda —şayet her şeyi doğru bir şekilde yaşadıysan, anında, hiç geleceğe bırakmadan, hiç gelecek için hayaller kurmadan, her ne olursa olsun anında bütünüyle yaşadıysan— ölmeden dokuz ay öncesinde farkında olacaksın.
                            OLGUN iLiŞKi

BAGIMLILIK, BAGIMSIZLIK KARSILIKLI BAGIMLILIK.

Sevgi üç boyuta sahip olabilir. Bir tanesi bağımlılıktır; insanların çoğunluğuna olan şey budur. Koca karısına bağımlıdır, karısı kocasına bağımlıdır; ikisi de birbirini sömürürler, birbirlerine hükmederler, birbirlerine sahip olurlar, birbirlerini birer eşyaya indirgerler. Dünyadaki vakaların yüzde doksan dokuzunda olan şey budur. Bu yüzden cennetin kapılarını açabilecek olan sevgi sadece cehennemin kapılarını açıyor.


İkinci olasılık ise iki bağımsız bireyin arasındaki sevgidir. Bu da pek ender gerçekleşen bir şeydir. Ancak bu da mutsuzluk getirir çünkü sürekli bir çatışma vardır. Hiç anlaşma yoktur; her ikisi de öylesine bağımsızdır ki, kimse ödün vermeye yanaşmaz, diğerine uymaz.
Ve, üçüncü seçenek karşılıklı bağımlılıktır. Bu çok ender olur ama gerçekleştiğinde cennetten bir parça dünyaya düşer. İki kişi ne bağımlı ne de bağımsızdır ancak birbirleriyle son derece uyum içerisindedirler, sanki birbirleri için nefes alırlar, iki bedendeki tek ruhturlar; bu ne zaman olursa sevgi gerçekleşmiştir. Yalnızca bunu sevgi olarak adlandır. Diğer ikisi gerçekte sevgi değildir, onlar sadece anlaşmadır; sosyal, biyolojik, psikolojik... ama anlaşmadır. Üçüncüsüyse ruhsal bir şeydir.


                           Sevgi ve evlilik

Aslında toplum evlilik önünde mümkün olan tüm engelleri yaratmalı ve boşanma içinse hiçbir engel koymamalıdır. Toplum insanların bu kadar kolayca evlenmelerine izin vermemeli. Mahkeme engeller yaratmalı;Ve evliliğin kendisi hiçbir şeyi yok etmez. Evlilik içinde ne gizliyse basitçe onu getirir, dışarı çıkarır. Eğer içinde sevgi gizliyse evlilik onu dışarı çıkartır. Şayet sevgi yalnızca bir gösteriş, sadece bir yem idiyse, er ya da geç yok olmak mecburiyetindedir.


Sevgi evlilik tarafından yok edilmez. Sevgi nasıl sevileceğini bilmeyen insanlar tarafından yok edilir.


Sevgi sonsuzluktur. Eğer varsa, o zaman sürekli olarak gelişir ve gelişir. Sevgi başlangıcı bilir ama sonu bilmez.

                       Ebeveyn ve çocuk

Bir çocuk sadece biyolojik olan cinsel ilişkiyle değil, aynı zamanda derin bir meditasyon halindeki sevgi aracılığıyla doğabilir.

Sen bir çocuğu sevgi durumuna göre doğurursun. Şayet bir ebeveyn çocuğundan hayal kırıklığı duyarsa durup düşünmelidir, hak ettiği çocuk budur. Bu ebeveynler hiçbir zaman daha yüksek ve daha gelişmiş bir ruhun rahme girebilmesi için bir olanak yaratmamıştı çünkü erkek spermi ve kadın yumurtası yalnızca ruhun girebilmesi için bir olanak yaratır. Onlar bir beden için olanak yaratırlar ve bu sayede de bazı ruhlar cisimleşebilirler. Fakat sen sadece cinsel etkinliklerinin olanaklı kıldığı türden bir kimseyi cezp edeceksin.
Şayet dünya geri zekâlı ve vasat insanlarla doluysa bunun sorumlusu sensin; yani ebeveynler sorumlu demek istiyorum. Onlar hiç çocuklarının rastlantısal olduğu hakkında kafa yormadılar. Rastlantısal olarak bir hayat yaratmak kadar büyük bir suç olamaz.


                YOL AYRIMINDA DURMAK
 
"Orta yaş, duygularını arazlarla değiştirdiğin zamandır."

"Bir kız sana hayır dediğinde yaşlandığını anlarsın ve hissettiğin tek şey rahatlamadır."

"Yaşlılık, ışıkları romantik nedenlerden çok ekonomik nedenlerle kapattığın zamandır."

"Yaşlılık, hayatındaki öne geçme düşüncesinin eşitliği korumaktan ibaret olduğu döneme denir."

"Yaşlılık, her zamanki kadar yapabileceğin ama yapmamayı tercih edeceğin zamandır."


MENAPOZ; O SADECE KIZLARLA iLGiLi BiR SEY DEGiL

Kırk sekiz yaşındaki bir adam bir kadınla birlikteyken gerçekten ne istediğini söylemeye isteksizlik olarak deneyimlediği cinsel bir tıkanma yaşadığını söylüyor. Ayrıca, cinselliğinde bir azalma olduğunu da fark etmiş.

Bu o zaman olmalı ha? Kırk dokuz yaş civarında sadece bir kadın için değil erkek için de bir menapoz gelir. Erkeğin menapozu çok zor fark edilir ama vardır; artık bilimsel araştırmalar da böyle söylüyor. 


                         İhtiyar Çapkın

Toplumdaki uzun, upuzun bastırma geçmişi nedeniyle ihtiyar çapkınlar mevcuttur. Azizlerin, rahiplerin, ahlakçıların yüzünden ihtiyar çapkın vardır.

Şayet insanların cinsel hayatlarını keyif alarak yaşamalarına izin verilirse, kırk ikisine yaklaştıklarında —unutma kırk iki diyorum, seksen dört değil— kırk ikilerine yaklaştıklarında seks onlar üzerindeki gücünü yitirmeye başlar. 

Hiçbir dilde "temiz ihtiyar" diye bir deyim yoktur. Ben hiç duymadım. Ancak bu "ihtiyar çapkın" deyimi ise neredeyse tüm dillerde mevcuttur. Bunun nedeni bedenin yaşlanmasıdır, bedenin yorgun düşmesidir, beden tüm cinsellikten kurtulmak ister ama zihin bastırılmış arzular yüzünden hâlâ özlem duyar. Bedenin kapasitesi yetmediğinde ve zihin sürekli olarak bedenin yapamayacağı bir şey için tacizde bulunduğunda, yaşlı adam gerçekten berbat bir durumdadır. Gözleri cinsellikle, tutkuyla doludur; bedeniyse ölü ve uyuşuk. Ve zihniyse onu dürtmeye devam eder. Pis bir görünüm, pis bir surat almaya başlar; içinde çirkin bir şeyler olmaya başlar.


                            Dönüşümler
                         Hayır'dan Evet'e

 Özgürlük her iki alternatifi de ima eder; yanlışı da doğruyu da yapmayı. Özgürlük evet demeyi de hayır demeyi de ima eder.

Eger hayatı yaşamazsan; eğer yaşama işini, sevmeyi, dans etmeyi, şarkı söylemeyi çoktan bitirdiysen, doğal olarak, o zaman ölümden korkmaya gerek yok; sen zaten ölmüş durumdasın.


                            Tavırsız Hayat

Bir gün olgunluk üzerinde duruyorsunuz, başka bir günse "Bir çocuk gibi ol" diyorsunuz. Şayet olgun bir tavır takınırsam, içimdeki çocuğumun baskılandığını  ve kendini ifade etmek için çırpındığını hissediyorum. Şayet çocuğumu dans etmek, şarkı söylemek için bırakırsam, o zaman da çocukça tavırlar ortaya çıkıyor. Ne yapmalı?

Olgun olmak, olgun bir tavrı benimsemek anlamına gelmez. Aslında, olgun bir tavır takınmak olgunlaşmak için en büyük engellerden birisi olacaktır. Tavır takınmak bir şeyin dayatılması anlamına gelir, tavır takınmak bir şeyin yapay biçimde yetiştirilmesidir, uygulama yapmaktır. Senin içinden gelmez. O bir maskedir, boyanmış bir yüzdür; o senin hakiki varlığın değildir. Herkesin yaptığı budur. Bu yüzden yeryüzünde insanlar olgunmuş gibi gözükür —değillerdir, hiç olgunlaşmamışlardır— tavırlar takınmışlardır ve derinde çocuk gibi kalırlar. Onların olgunluğu sadece yüzeydedir ya da o kadar bile değildir.

Çocuk gibiysen, o halde çocuk gibisin; ne olmuş? Çocuksu ol. Kabul et, ona katıl. Varlığında bir bölünme yaratma, aksi taktirde çok köklü bir delilik yaratıyor olacaksın. Sen sadece kendin ol.
Çocuksu olmakta yanlış bir şey yok. Sana çocuksu olmanın yanlış bir şey olduğu söylendiği için tavırlar takınmaya başladın. Ta çocukluğundan beridir olgun olmaya çalışıyorsun ve bir çocuk nasıl olgun olabilir ki? Bir çocuk bir çocuktur; çocuksu olmak zorunda.

Ama buna izin verilmez, o yüzden küçük çocuklar diplomatlara dönüşür; rol yapmaya başlarlar, sahte şekillerde davranmaya başlarlar, en başlarından itibaren yalan haline dönüşürler ve yalan büyümeye devam eder. 

Kalbinin farkındalığı tamamlandığında, son ve en büyük sürpriz: Hiçbir adım atmak zorunda değilsin. Bir kuantum sıçraması kendiliğinden gerçekleşir. Kalbinden kendini ansızın varlığının içinde, tam merkezde bulursun.

Orada sen sadece farkındalığının farkına varırsın, bilinçliliğin bilincinde olursun. Farkında olunacak ya da bilincinde olunacak başka hiçbir şey yok. Ve bu nihai saflıktır. Benim aydınlanma dediğim şey budur.

Ve bu senin doğuştan sahip olduğun hakkındır! Kaçırırsan sadece sen sorumlusun. Sorumluluğu kimseye atamazsın.


Ve o kadar doğal ve basit ki sadece başlaman gerek.

Sadece ilk adım zordur. Tüm yolculuk basittir. İlk adım neredeyse yolculuğun yarısıdır diye bir laf vardır.


Keyifli okumalar ❤️





Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİTAP ÖZETİ : Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small,Gigi Vorgan

H.G.Wells - Zaman Makinesi kısa özet