STEFAN ZWEİG-SATRANÇ uzun kitap özeti

Bu bir uyarıdır! Spoiler içermektedir!
Stefan Zweig-Satraç uzun kitap özeti.


Gece yarısı New York'tan Buenos Aires'e  hareket edecek olan büyük yolcu gemisi kalkışa kalkmak üzereydi.Bu sırada o gemide ender rastlanabilecek ünlü satranç oyuncusu Mirko Czentovic de vardı.Dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic doğudan batıya bütün Amerika boyunca bir turnuvadan ötekine koştu, şimdi de yeni zaferler için Arjantin'e gidiyordu. Czentovic bir yıl içinde satranç sanatının Alehin,Capablanca,Tartakower,Lasker,Bogolyubov gibi eski ve en değerli ustalarının arasına yükseli vermişti.Czentovic'i değerli kılan ve bu kadar yankı uyandırması sebep olan şey ise,onun aslında bir cümleyi yazım yanlışları yapmaksızın kağıda dökebilmekten aciz olduğu,öfkeli meslektaşlarından birinin kötücül bir alayla dile getirdiğine göre,"cehaleti bütün alanlarda ortak olmak üzere evrenseldi".
 Czentovic,aslen Güney Slovenyalı olup Tuna Nehri'nde çalışan yoksul bir denizcinin oğluydu;o zamanlar 12 yaşında olan oğlanı babasının ölümünden sonra yaşadığı yerin rahibi acıyarak yanına almıştı;bu iyi yürekli din adamı içine kapanık olan sessiz sakin bu çocuğun okulda öğrenmediklerini kendisi ona evde öğrete bilmek için içtenlikle çaba harcamıştır.Fakat bütün çabaları boşa çıkmıştı.Mirko,ne harfleri öğrenebilmişti ne de hesap yapmasını; 14 yaşına geldiğinde bile parmaklarının yardımıyla hesap yapmaya çalışıyordu. Öte yandan Mirko,kesinlikle isteksiz veya inatçı diye nitelendirilemezdi.Söz dinleyen bir çocuktu;kendisinden ne istenirse söz dinleyip yapıyordu;insanı kızdıracak bir şekilde yavaş-yavaş hareket ederek yapsa da yine de yapıyordu.Kendisinden bir şey istemedikçe hiçbir şey yapmıyor; öyle sessizce bir köşeye çekilip duruyor,konuşmuyor soru sormuyordu.
 Bir gün rahiple jandarma başçavuşu satranç oynarken köyden biri koşarak gelip rahibi evine götürdü. Oyunu yarıda kalan başçavuş Mirko'nun gözlerinin satranç tahtasından ayırmadığın görüp ona oyunu bitirmeyi teklif etti.Başçavuş oyunu kazanacağından emindi;çünkü Mirko'nun tahtadaki tek taşı doğru hareket ettirebileceğini bilmediğinden emindi.Lakin işler umduğu gibi gitmemişti ve yenilmişti. İkinci partinin sonu da farklı olmamış, yenilgisini kabul etmişti.Rahip döndükten sonra da bu vesileyle rahibi de yenilgiye uğratmaya başarmıştı genç oğlan.
 Hiç konuşmadan,başını bile kaldırmadan,istifini bozmadan saatlerce oynuyordu.Bundan sonraki günlerde de ne rahip ne başçavuş tek bir partiyi bile kazanamamıştılar.
 Rahip çocuğun bu yeteneğini görüp onu daha zor bir sınava satranç oyuncularının yanına götürmüştü.İlk partide yenilmişti;çünkü Sicilya açılışı diye adlandırılan açılışı rahibin o güne kadar yaptığını hiç görmemişti.Fakat ikinci parti de en iyi oyuncuyla bile berabere kalmıştı; 3.ve 4. oyundan sonra herkesi tek tek yenmişti.
 Bu haber küçük şehrin her yerine yayılmıştı ve artık bu şehirden de ünlü biri çıkacaktı.Mirko'nun yeteneğini test etmek için bir simultane parti oynanması önerildi.Bu parti zamanı tek başına birden fazla oyuncu ile aynı anda oynaması gerekiyordu ve 8 oyundan 7'sini yenmişti.
 Şehrin zenginlerinden ve satranç delisi olan Kont Simczic Mirko'yu Viyana'daki satranç ustadından eğitim alması için para ödemiş ve gemicinin oğlunun şaşırtıcı kariyeri de o günle birlikte başlamıştı.
 6 ay içinde satrancın bütün sırlarını hakim olmuştu fakat tuhaf bir istisna bunun dışındaydı.Körü-körüne satranç oynamak da, mantık kurmakta bir numaraydı ama işin teknik kısmını hala hafızasında saklayamıyordu. Bu kusur rakiplerinin ve muhabirlerin dilinde alay konusu olsa da ününün karşısına alamamıştı.
  Dünya Şampiyonluğu kazandıktan sonra bir hali değişmişti.Üstü başı değişse de ayağa kalktığında hala hareketleri o köylü çocuğundan farksız değildi. Kendini herkesten bir hayli üstün görüyordu.Parasını çoğaltmak namına yapmadığı kalmamıştı;ucuz oteller de kalır, söylediği fiyatı teklif eden her olur olmaz yerlerde oynuyordu.Yeteneğini ve ününü, pintice ve dahası bayağı bir açgözlülük sergileyerek cebini olabildiğince doldurmak için kullanıyordu.Rakiplerinin alay konusu olabileceğini bildiği halde, bunu aldırmaksızın adını Satrancın Felsefesi başlıklı bir kitabın yazarı diye kullanılmak üzere satmıştı. Oysaki herkes iki cümleyi bir araya getirip yazamadığını bilirdi. Üstelik sabun reklamlarında kullanılması için resmini bile satmıştı. Mirko her türlü gülünç düşme durumundan yoksundu.Dünya şampiyonu olduktan sonra kendini dünyanın en önemli insanı sanıyordu. Kendince haklıydı aslında.. çünkü ne siyaset ne felsefe ne tarih hiçbir alanda bilgisi yoktu ve kimseyi tanımıyordu.
 Böylesine bir adam olacaklardan habersiz şu an bu gemideydi.Onu tanıyan herkes için bir mutluluk ve bir şanstı aynı gemide yolculuk yapmak. Gel gelelim ki Czentovic onunla tanışmak,konuşmak isteyen kimseyle muhatap olmazdı.Muhabirlerin sorularından hep kaçardı; böylelikle cahilliğini gizlemeye çalışırdı.
 Gemide olan hadiseler onu Dr.B ile karşılaştırmış ve onunla satranç oynamak durumu ile karşı karşıya getirmişti.
 Dr.B önceleri hukuk bürosuna sahip olan satrançla ilgisi olmayan bir adamdı.Geçmişte yaşanmış bazı olaylar yüzünden hücre adlandırdığı bir otel odasında psikolojik baskı altında tutuklanmıştı.Tutuklu kaldığı bir yıllık süre zarfında kimseyle görüşmeyen, gördüğü tek şeyin sadece odasındaki cansız sandalye,masa,yatak ve duvar olan bu adam delirmek üzereyken; sorguya götürüldüğü zaman tesadüf ve şans eseri çaldığı bir kitapla hayatı değişmişti.O kitap ki içerisinde sadece satranç oyunlarının çizildiği ve dünya satranç şampiyonları'nın karşı karşıya oynadığı partilerin özetini anlatan bir kitap..Başta hiçbir şey anlaşılmasa da kitaptaki yazılar onu hayal kırıklığına uğratsa da sonraki günlerde satrancın tüm sırlarını çözen bu adam kitaptaki tüm satranç şampiyonlarının oyunlarını ezber yapar. Odada satranç tahtası ve figürleri olmadığı için hayalen kafasında oyunu kurgulamaya başlar ve böylelikle kendine bir meşguliyet kazanır.Her gün sabah, öğlen ,akşam olmak üzere kafasında hayalen kurduğu satranç oyununu oynayarak günlerini geçirir.Bir zaman sonra kitaptaki aynı oyunları kafasında tekrar tekrar oynadığı için sıkılmaya başlar ve aklına daha iyi bir fikir gelir. Kendi benliği ile savaşmak...
 Kafasında kendi kişiliğini ve benliğini ikiye bölen bu adam oyunu iki farklı insan gibi düşünmeye ve kendi-kendine rakip olmaya başlar. Zamanla şizofreni bir hal almaya başlayan Dr.B "satranç zehirlenmesi" yaşar.
 Bir gün gözünü hastane odasında açan Dr.B çok şaşırır ve neler olduğunu sorar..Doktoru ona bir yılla kadardır kapalı bir hücrede kaldığı için normal sayılabilecek psikoloji bir durum yaşadığını ve şu an iyi olduğunu söyler.
 Dr.B hastaneye getirilmeden önce hücresinde olarken " oynasana aptal herif";"sen korkaksın";"hadi çok düşünme oyna" diye bağırıp-çağırmasını duyan, odanın içinde heyecanlı bir şekilde o baştan bu başa yürüdüğünü gören gözetçi, neler olduğunu anlamak için odaya girdiğinde ona saldırmış zor gücüne zapt edilirken üstelik kolunu da kesmişti.
 Lakin bütün bu olanları hatırlamayan Dr.B,doktorunun sayesinde serbest kalmayı başarmış ve kendisine bir daha hiçbir zaman satranç  oynamayacağına dair söz vermişti. Şuan,25 yıl sonra tekrardan karşısında bir şampiyonla gerçek satranç tahtası ve figürleri önünde rakiptiler.
 İlk partide her şey yolunda gidiyordu; ta ki yenileceğini anlayan Dünya Satranç Şampiyonu düşünme sürelerini artırması ve yenileceğini anladığı anda pes edip taşları da devirmesine kadar..Doğrudan-doğruya karşısında hiç tanımadığı adamın herkesin gözü önünde ona "mat" deme  zevkini yaşatmak istememişti;bunun yerine pes etmiş ve bir parti daha istemişti..
Dr.B kendisine sadece bir parti oynayacağı sözünü verdiğini unutarak oyunun zevkine kapılıp memnuniyetle ikinci partini kabul etmişti.
 2.partide  işler yolunda gitmemişti.Dr.B. taşları çok kısa sürede oynamasına rağmen Czentovic'in 10 dakikalık sürenin tamamen hepsini düşünmesi Dr.B. çileden çıkarmıştı.Dr.B.kendine engel olamıyordu ve geçmişte hücrede yaşadığı sinir krizi tekrardan alevlenmeye başlamıştı.
Dr.B. satrancın tüm gedişlerini ezbere bildiği için, Czentovic'in daha ilk hamlesinden 8 9 hamle  sonraki gidişatın ne olacağını hesaplaya biliyordu. Czentovic'in hamlesinin ne olacağını bildiği halde,onun 10 dakika hamle yapmasını beklemek Dr.B. için çileden başka bir şey değildi.Onun bu sabırsızlığını fark eden Czentovic de ona daha çok psikolojik baskı uygulamak için düşünme süresinin tamamını kullanıyordu ve başarmıştı.Dr.B. büyük bir öfke ve heyecanla kendini oyuna kaptırmıştı.Ve beklenen o kriz anı gelmişti..
Czentovic oynamak istediği taşı neredeyse daha hareket ettirmemişti ki,Dr.B. ansızın,satranç tahtasına bakmaksızın filini 3 kare ilerletti ve yüksek sesle bağırdı:
"Şah!Şaha şah diyorum!"
Czentovic sahte bir nezaketle ağır-ağır başını kaldırarak:
"Özür dilerim-ama ben ortada şahlık bir durum göremiyorum" dedi.
Czentovic'in şahı bir piyonla file karşı tümü ile korunmuş durumdaydı,yani şah denilebilmesi olanaksızdı.
Dr.B. gözünü satranç tahtasına dikmiş kekeliyordu:
"Fakat Şahin f7 de olması gerek..yanlış duruyor..siz yanlış oynadınız.. bu tahtada her şeyi yanlış duruyor.. piyonun yeri g4 değil.. bu çok başka bir oyuna ait..bu gerçek değil!" diye haykırdı. Ansızın durakladı ve özür dileyip oyunu yarım bırakarak gitti.
 Dr.B gerçeklikle hayali tekrardan karıştırmış; eskiden olduğu gibi karşısındaki rakibi unutarak kendi benliği ile rekabete girmişti.Oyunun sonlarına doğru,kendi hayal dünyasına çekilmiş,oyunun gidişatını kendi kafasında kurduğu oyuna göre oynuyor gerçek satranç tahtasındaki figürleri ve rakibini unutmuştu.Tekrardan hastalığının nüks ettiğini;şizofreniye bağladığını anladığı anda da orayı terk etmişti.
 Son olarak Czentovic yerinden kalktı ve yarıda kalmış olan oyuna bir kez daha baktı.

"Yazık" dedi yüce gönüllülükle."Oysa hücum hiç de kötü düzenlenmiş sayılmazdı.Bir acemiye göre bu bey, aslında alışılmadık ölçüde yetenekli.


Beğendiysen yorum yapmayı unutma❤️

Yorumlar

  1. Merhabalar,

    Avusturyalı roman, tiyatro, biyografi yazarı Stefan Zweig’i ilk olarak ”Satranç” kitabıyla tanımıştım. ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romanını da dün itibariyle bitirdim. ”Olağanüstü Bir Gece”, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimini anlatmaktadır. Romanda beni en çok etkileyen cümle şu iki cümle olmuştu:

    -Kendisini bulmuş olan insan dünyada hiçbir şeyi kaybetmeyecektir. Kendi içindeki insanı kavramış olan insan ise bütün insanlığı anlayacaktır.

    -Ne var ki bu satırları zaten sadece kendim için yazacaktım ve kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkaları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.

    ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romandan altını çizdiğim, en sevdiğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/olaganustu-bir-gece-romanindan-muhtesem-20-alinti/

    Umuyorum ilgiyle okursunuz,
    edebiyatla ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİTAP ÖZETİ : Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small,Gigi Vorgan

H.G.Wells - Zaman Makinesi kısa özet